«"Tüm konuştuklarım arasında sadece onunla konuştum; ve diğerleriyle konuştuysam sırf onun yüzünden, onu unutuşum dâhilinde."»
19.12.10
Illuminations Mixtape
Giriş : Bir bar taburesi üstünde Rimbaud'un şiiri bıraktığı yaştayım.
Yan etkiler : Yüksek Tansiyon, Depresyon, Yükseklik Korkusu, Insomnia.
İlaç listesi aşağıdadır: (her gece tok karnına, yatmadan alınacak)
Magyar Posse - 2 : Mahvolmanın eşiğinde bir yaz başlangıcı. Yatağa uzanmış tülleri izliyorum, bir esinti kıpratsın diye heyecanla beklediğim tülleri. Birden bilgisayarım güzel bir oyun oynuyor bana, magyar posse çalıyor, bu şarkıya geldiği zaman dayanamıyorum, kalkıp ismine bakıyorum. bir ismi bile yok. bir numarası var yalnızca. 2. ironik. dilemmalarım yüzünden mahvolduğumu yüzüme vurur gibi.
Anımsayabildiğim kadarıyla, eskiden, bir şölendi yaşantım, açtığı tüm çiçeklerin, tüm şarapların aktığı.
Maybeshewill - Seraphim & Cherubim : Koştuğun ancak kaçamadığın eril bir şiddet, gündelik rutinin olmaya yatkın bir kabus, serzenişli gitar tonları. Maybeshewill, bu şehre ilk geldiğim sıralardaki şiddetli yalnızlığımı hatırlatıyor bana. geçti sandığım ama sürekli nükseden bir hastalık olsa olsa.
…Kaçtım. Ey büyücü kadınlar, ey mutsuzluk, ey kin, size emanet edildi hazinem. Her insancıl umudu usumdan silip atmayı başardım. Boğazlamak için onu yırtıcı bir hayvan sessizliğiyle her kıvanca saldırdım. Cellatları çağırdım ölürken tüfeklerinin dipçiğini dişlemek için. Afetleri çağırdım kumla, kanla boğulmak için. Tek tanrımdı mutsuzluk. Çamurlara uzandım. Suç güneşinde kurulandım. Deliliğe yaman bir oyun oynadım.
Shora - Parhelion : Hiçbir dile ait değilmiş gibi duran, hiçbir kalbe yerleşemeyen, insanın içine oturan. ağacın dibinde bekleyen bir çıngıraklı yılan gibi , tüm kasların gevşediği , kendini bıraktığın an seni sokmak için hazır bekleyen, soktuğu an ter döktüren, felç eden. keşke öldürse dediğin.
Kısa sürmüş uçarılıklar, çocuksu gururdan doğan hırçınlıklar, ruhsal çöküntü ve korku… Belleğin ve duyuların yaratıcı gücünün tek besini olacak. Ya dünya, neye döner sen çıktığında? Herhalde hiçbir şey kalmaz şimdiki görünümlerden.
Migrain - A Persian Perfect Circle : Yakın zamanların uzak umutsuzluğu. Ölmüş bir sevdanın ardına yakılan kısa bir ağıt. tüllerinin ardından yaşlı gözlerle etrafı izleyen bir karadul gibi, yalnızlık manifestosu yazarcasına ellerini bir gül bahçesinde unutarak azametle uzaklaştı gitti kalbinden, kısa sürecek bir ağıttı bu, o bilmese de.
Kızgın sıcağı yazın bırakıldı eline dilsiz kuşların ve ölmüş sevdalar, göçüp gitmiş ıtırların koylarıyla birlikte bırakıldı bedelsiz bir yaslar sandalına.
Eksi Ekso - The Choir Will Always Sing : Soğuk. Yalnızca soğuk hatırlıyorum. Camlarına başımı dayadığım otobüsler, hiç ısınmayan ellerim ve ayaklarım. o soğuk melodisinin altında hep bana isyankar gelen bir keman, adından mütevellit güven telkin edici biraz da, çok dinlenmiş ama henüz eskiyememiş. Sarıldığım yorgan kadar, her gün içtiğim su kadar, evimin anahtarı kadar bana yakın, bana gerekli. En Sevilen'lerden.
Satılık, paha biçilmez bedenler, tüm soylarda, tüm dünyada, tüm döllerde, erkeğin dişisinde eşi benzeri olmayan! Zenginlikler fışkırsın, isteyin! Kelepir elmaslar, kaydı kuydu yok! Satılık, yığınlar için kargaşa, meraklısı için sürekli doyum, sadık kızlar ve sevdalı erkekler için acımasız ölüm! Satılık evler ve göçler, sporlar, peri oyunları, eksiksiz rahatlıklar ve gürültü, devinim ve bunların sağladığı gelecek!
Oracles Always Lie - Birds Were Following Him : Haziran'lar , benim güzel Haziran'larım. oyuncu kuşlar tarafından en çok kandırıldığım, kanatlarına binip çok uzaklara uçtuğum, bitmesin diye sayıkladığım uzun geceler, uzun yalanlar.
Siyah tül koridorlarda, izleyip adımlarını ellerinde fenerler ve kağıtlarla dolaşan insanların, üşüşüyor oyuncu kuşlar, seyirci tekneleriyle kaplı bir takımadanın salladığı dubalı köprü üstüne. Sıçrıyor alev çimenler tepenin doruklarına dek.
Glaciers - Blood For The King : Bırakıyorum yalnızca Rimbaud konuşsun savaş baltalarımın yerine..
Ey doğurganlığı zihnin, sonsuzluğu evrenin! …Ey dünya! Ey yeni yıkımların aydınlık şarkısı! .. Açacağım örtüsünü tüm gizemlerin: Dinsel ya da doğal gizemlerin, ölümün, doğuşun, geleceğin, geçmişin, kozmogoninin, hiçliğin... Dörtnala gidedursun yakarış, ışık gürleyedursun..
Goonies Never Say Die - Don't Fight the Fire : Arşive yakın zamanda katılıp beni mahvetmiş bir joker, oyunbozan. Bu şarkının insan karşılığı olan M'ye yollamıştım ilk, 'bir sigara yakılır böyle şarkıya' demişti. Durur muyum, ben de yakmıştım.
Akşamlar, sabahlar, geceler, gündüzler… Bitkinim! …Bitip tükeniyorum. Mezar bu, solucanlara gidiyorum, iğrenç mi iğrenç! Şeytan, soytarı, çökertmek istiyorsun beni efsunlarınla. Vur diyorum! Bir dirgen darbesi daha! Ver diyorum! Bir damla ateş daha!
I Hear Sirens - This is the last time I'll say goodbye : Post-Rock tanrıları beni kutsadığından beri beni her seferinde heyecanlandıran bir albümün naçizane parçası. müzikle zehirlenerek uyuduğum tuhaf uykularda karşıma çıkan bedensiz karakterlerin, bulutlu yüzlerin sorumlusu, gözlerimi kapatıyorum, sirenleri gerçekten içimde duyumsayana dek.
Biraz serinlik Tanrım, ne olur, ne olur biraz serinlik!
Beast, Please Be Still - Mastodon March, Smilodon Smile : Tüm bu piyanolar, bu üflemeli, vurmalı, yaylı şeytanlar, beni özüme bir yaklaştırıp bir soğutan, küçük küçük araflardan ibaret bu lanet şarkılar. Ritmi, cismi, bedeni değişip, dönüşüp duran, yanıltan, ayıltan.
Çünkü, daima, Ben bir başkasıdır.
Illuminations Mixtape Link : http://www.megaupload.com/?d=IUDZOJOO
dipnot: italik yazılar Arthur Rimbaud alıntıları. şu sıralar dünyayı onun hayalimistik kulelerinden izlemekteyim. bir mixtape'e bu kadar yazı mı yazılır diyenler olacaktır, neden albümün ismini illuminations koydun'un cevabı belki de, ironik, 'aydınlanıyor' muyuz içimiz mi kararıyor belirsiz.
8.12.10
Ölüm Döşeğinde Yatış
Ölümün döşeğinde yatıyoruz onunla; yere serilmiş incecik bir şilte üzerinde yatıyoruz. Gövdem gövdesinin üzerinde (bilmiyorum ne değin uzun bir süreden beri) başlangıcı fagotların üflediği incecik bir ezgiydi anımsadığım ,bunu ben istemiştim daha çok; o da ılık geniş yumuşaklığı, güneş yanığı sakinliği içinde kabul etmişti benimle birlikte şiltenin üzerine uzanmayı. İşte bitmeyen devinim! Onun içine giren onun da büsbütün içine aldığı gövdemin gergin gücü dolayında, durmadan eritici kıvamda sularını salgılayarak açılıp kapanıyor işte! Böylece karşılıyor devinimimi; öylesine ki düşünemiyorum başka bir şey. Islak ve üzerine güneşin gölgesi düşmüş gövdem onun gövdesinden başka ne ki sanki.
Yüzü yüzümü karşılıyor; ağzıysa akan sular İle kavranılamaz bir koşutluğu sürdürüyor.
İşte bitmeyen eylem: mavi apaydınlık bir gecenin eylemi bu. İşte bitmeyen gerçek, dönen, yayılan, içine girdiğim yayvan yüzey. İşte bütün bir yaz mevsimi çıplak deniz kenarlarında, korularda içimin özdeklerinde birikmiş güç, seni harcayacağım irinlerimi akıtarak, işte durmadan büyüyen, açılan, sonra kapanan sulak ağız. İncecik ölüm döşeği üzerinde (uçucu varlığımın ıssız bir düzey üzerinde durduğu, sonsuzluğunu duyduğu süre değil miydi bu?) kim bilir ne değin ince tahtalardan, bambudan ya da kemiksi, beyaz, yapay bir örgüden dokunmuş; senin öykünü deyimleyebilmek isterdim kanlarımı akıtarak; gövdemin, senin yüzeyinde gerilen yapışıcı gövdemin, kendi öz-ruhunu sonsuz devingen birleşime satmış varlığı ile birlikte.
Diri, sonsuz denizsi varlık! Öykünü yazacağım senin de.
Kademelerin, yapıların, sırtların, unutuşların, solgun görünüşlerin, beklemelerin, yeniden bulmaların, uzun çırpıntılı denizin yarı uykulu yan uyanık öyküsünü. Madem ki parıldayan gövdem tüylerle örtülü güneş yanığı gövdenden başka bir şeyi duymuyor; işte onu betimleyeceğim ben de.
Demir Özlü, 1965
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)