29.6.10



-kimsin?
-ben senin vazgeçtiğin kızla evlenmesi, yol ağzında seçmediğin yoldan gitmesi, bıraktığın kuyuda suç içmesi gereken kişiyim. bir seçim yapmamakla benim seçimime de engel oldun.
-nereye gidiyorsun?
-senin karşına çıkacak olana değil,başka bir hana
-bir daha nerede göreceğim seni?
-senin asılacağın dar ağacından başka bir dar ağacında sallanırken...elveda!

Italo Calvino - kararsızın öyküsü' nden..

23.6.10




Koşuyorum, koşuyorum pamuk şekerlerden yapılma bir düşe düşeceğimi sanarak. Öyle olmuyor oysa, svanmkajer'in çamur insanları gibi grotesk bir güzelliğim var düşümde, ama bunun farkında değilim. Kendimi Greta Garbo sanıyorum. Bir yandan kiraz yerken bir yandan ''bloody mondays, strawberry pies'' izliyorum. Ayağımda topuklu ayakkabılarım, neden oradalar? Görse nefret eder diyorum, evet evet, topukluları hiç sevmez o. Her yanımdan ter akıyor. O kadar sıcak ki, bunun bir düş olduğunu buradan anlıyorum. Kirazları sıkıyorum parmaklarımın arasında, sularını beyaz giysime yüzüme gözüme bulaştırıyorum. Gözlerimi açık tutmaya zorluyorlar. Bu rezaleti izlemeliyim sonuna dek. Greta Garbo olmakla çamur kadın olmak arasındaki kalın, kapkara çizgiyi gözüme sokuyorlar. Asıl terörün öldürmek değil ölmek olduğunu anlamıyorlar. Etrafımda tornavidalar, makaslar, bir sürü paslı eski alet. Az sonra paslanmanın diyalektiğini tartışacak gibiyim adını unuttuğum o 16 yaşındaki katille. Ona paslı tornavidayı alıp öldürdüğü ilkokul çocuklarını geri vermesini söyleyeceğim. O ise yüzüme bakıp şöyle cevap verecek,

- pazartesileri kimse sevmez. canım sıkılıyordu,bu yüzden ateş açtım.

13.6.10



Şair, sazını eline al... Evet ama, sabah gazeteni okuduktan sonra, saçmalıkları ve bağışlanmayacak pislikleri gördüğünde ve yalnızca askerlik süresine ve Fas savaşına karşı çıkıp, sözde, ihtiyatları itiatsizliğe iten kişiler, bilinmeyen yerlerde otuz yıl, on yıl hapislere çarptırıldığında, bütün bunlara duygulanmak gibi olağanüstü bir yüzsüzlük göstermek yerine, çeneni kapa!

... Şiir yericilerin çok kullandıkları bir formüle göre, kullanım sırasında eşdeğerlilik kazanan ‘şiirsel çözümler’ ya da ‘mizahi çözümler’, hiç de gülünç olmayan anlamsızlıklardır: yeteneksiz kimselerin küçük taklalarına benzerler ve terimlerde çelişki yaratmaktan başka bir. şeye yaramazlar. Yenilerde, kaçış vb. kavramlardan yana olanlar ise, üçüncü sınıf öğretmenlerinin kelime hazinesinden topladıkları bu bayağı aptallıkları, lirik olduğunu sandıklan bir biçimde kullanarak eski etkinliklerine kavuştular. Gezgin satıcılar, biraz, şu matematik anahtarlarını andıran diziyle, tabldottaki beyni sulanmışlıklarla, gezgin satıcılıklar ve sahte şiirlerle tükenmiş bir gençlik, ve boyuna, yinelemenin soslarıyla lekelenmiş bir sistemin peçetesinin düğümlenmesi... Gülmecenin şiir için olumsuz bir koşul olarak kabul edilmesi, açıklıktan uzak bir deyiştir; fakat bu, şiirin olabilmesi için, mizahın, önce karşı şiir soyutlamasını gerektirdiği anlamına gelmektedir. Birden, bir makara iplik, mizahın içinde yaşama kavuşur, eğer şairseniz onu, ansızın güzel bir kadın ya da şarkı söyleyen mercanlar içinde dalgaların fısıltısı haline getirirsiniz; gülmecenin şiirin şartı olmasında dolaylı olarak söylemek istediğim işte buydu. Lautrea-mont’u saymazsak, büyük şairlerde ne büyük bir mizah vardır!

Özü fırtına olan şiirde, her imge bir tufan yaratmalıdır.

Eğer gerçeküstücü yöntem uyarınca kederli budalalıklar yazıyorsanız, ortaya çıkacak olan yalnızca kederli budalalıklardır.

Louis Aragon

1.6.10




"cayır cayır yanan alnımı okşamak için açılan ve dokunur dokunmaz ateşini alan o dost kollarına bininci kez neden geri dönüyorum? bilmiyorum gizli yazgını , ilgimi çekiyor seninle ilgili ne varsa. iblisin barınağı mısın değil misin, haydi söyle bana? söyle bana...
...söylemelisin bana, çünkü sevindirecek beni, insanın cehenneme bu kadar yakın olduğunu bilmek."

Lautréamont