29.7.11

bir ilişki nasıl olmalıdır birinci manifesto



1. Bir ilişki ilişmekle yetinmemelidir. Kıyıya, köşeye, ucuna veya kenarına oturmakla, oturuyormuş gibi yapmakla gemi yürütülmez. Üzerine oturulacak şey süngü bile olsa, tam anlamıyla oturmak şarttır.

2. Islak olmayan bir ilişki düşünülemez.

3. Aslında ilişki diye bir şey yoktur; her şey palavradır. İki insan ancak birbirlerine ilişmedikleri sürece birbirlerini yaşatabilir. Birlikte değişim bir ortaçağ yalanıdır.

4. Olmuyorsa olmuyor kuralı: kelek kavuna şeker serpmek kadar anlamsız bir hareket daha bulunabilir, ama bu zor olacaktır.

5. Herkesin kavun yerine ayva yemeye hakkı vardır.

6. Duvar çentiklerinin gölgesinin derin olacağı unutulmamalıdır.

7. Söylenmeyen söz ağırlaşır.

8. Herkesin kendine ait bir karanlığı olması gerektiği, tartışılmaz bir gerçektir.

9. Bir ilişkide gerçek diye bir şey yoktur. Dolayısıyla kaç kilo ettiği bilinemez.

10. Avukatlar ve polisler, sevgiyi mülkiyet kanunlarının hükmüne sokmakta başarısızlığa uğramaya mahkumdur.

11. Bedenlerin birbirine alışması söz konusudur. Bu, beyinler için de geçerlidir. Bu konuyla küçük mavi cinler ilgilenecektir.

12. Acı çektirme sanatı gün geçtikçe ilerlemektedir.her ilişkinin amacı, bu sanatı kusursuzluğa ulaştırmak için çabalamaktır.

13. Her insanın duvarları vardır. Her duvarın gedikleri vardır. İlişkide dürüstlük, insanların birbirlerine verdiği ve bu gedikleri gösteren haritaların doğruluk derecesiyle orantılıdır. Orantı sabiti 1.7'dir.

14. Duvarlara işemeyiniz.

15. Her insanın paspas olmaktan sıkılmaya hakkı vardır.

16. Beklemek erdem değil, çaresizliktir.

17. İnsan temelde yalnızdır. Üst katlar için kesin bir şey söylenemez.

18. Yalnızlık paylaşılmaz. Paylaşılırsa raconu kalmaz.

19. Erken kalkanın kahvaltıyı hazırlaması, uzun vadede bir ütopyadan ibarettir.

20. In the long run we are all alive.

21. İnsan tek başına da sıkılabiliyorsa bu becerisini geliştirmelidir.

22. Aslıda ilişki diye bir şey vardır. Her şeyin palavra olması hiçbir şeyi değiştirmez. Aşk her ilişkide bir olasılıktır. Yaşam da her ilişkide bir olasılıktır. Dolayısıyla aşkın ne olduğu bilinmemekle birlikte yaşam aşktır. Bu madde, 3. maddeyle çelişmez.

23. Diğerinin bokunu temizlemek, aşkın varlığını kanıtlamaz. Diğerinin aşkını temizlemek, bokun varlığını kanıtlar.

24. Metal yorgunluğu, uzun süre sıkılı kalan bir vidanın ya da bükülü duran bir levhanın yorulup kırılması gibi bir şeydir. Aynı paralelde ilişki yorgunluğundan söz edilebilir.

25. İlişki, il-İŞ-ki değildir. Fazla mesai ücrete tabi değildir. Görev bilincinizi götünüze sokunuz.

26. İlişkilerde eşzamanlılık olanaksızdır. Herkesin zamanı kendine göre işler. Ortada tek bir dağın olması, değişik açılardan bakıldığında değişik şeyleri görüldüğü gerçeğini değiştirmez.

27. Rüyalar, anılar kadar önemlidir. Tabiri caizdir.

28. Herkes kendi efsanesini kurmak ve yaşatmakla yükümlüdür. Ancak bireysel efsaneler var olduğunda ortak bir efsane oluşturulabilir.

29. Dil, iletişim kurmak için başvurulacak son amaçlardan biri olmalıdır. Bir çelişki gibi görünse de konuşmak şarttır. Bu, koklaşmanın ve telepatinin önemini hiçbir şekilde yadsımaz.

30. Yolların uzun ve ince olması, üzerlerinde gündüz-gece gidilmesini gerektirmez.

31. Her sonun nasıl olacağı en başından bellidir.

32. Eğer bir ilişkinin bitmesi mümkünse bitecektir.

33. Bunun birinci manifesto olması, ikinci bir manifestonun olmayacağı anlamına gelmez.


Cem AKAŞ

23.7.11

zehrini al, zembereğini bize bırak.


Bir şehir kazıntısı sesibozuk anlatıcıların delirme eşiğinden sesleniyor, an be an güçlenen ve güzelleşen balıksırtı hayaller eşliğinde dansediyoruz, eteklerimiz hayali rüzgarlarda savruluyor, vapurları kovalayan martılar gibi delibaş bir sevinç o eskimiş dantel örtüdeki çay lekesi gibi içime gelip yerleşiyor, çıkmamacasına.

- Abla, hemşireyi çağır çabuk.

Gördüm. Hepsini gördüm. Damarımdan içeri verdikleri asitli sıvılara dokunan bakımsız elleri de, alnıma dokunan kara tırnaklı yabancıları da, yemek yesin ve hiç değilse bir bardak çay içsinler diye birbirlerine ısrar edip duran ve yatağımın başından ısrarla ayrılmayan o çoğul bireyleri, oğul yarılarını ve kız kurularını, hepsini sezdim ve baygınlıklarımı bileyledim. Hınçlanmadım, siz sizi duyduğumu ne bilirdiniz ben ses etmesem?

- Yani aymazlık bu canım, düpedüz aymazlık. Kim cüret ederdi ki ona zarar vermeye dağ gibi adam boylu poslu, karlı dağlar gibi vurdumduymaz, heybetli hem. Biz ne anlardık kadın kadına oturmuş, oturmuş hep beraber işte, herkesin elinde bıçaklar ve sebze meyve en envaisinden, kimse kimseye zarar veremezdi ki, insan ancak kendi kendine zarar verebilirdi oysa biz onu yapmayı bile düşünemezdik. Bıçağı tutmasına tutardık ama kullanmasını bilmezdik. Hem dedim ya, oturmuştuk kadın kadına. Dağ gibi adam hem..


De ki : ben istersem çok güzel yazarım. Burada bütün vapurlar kırmızı, bütün güzel kadınların ismi leyla, bütün mevsimler batıni; babam ötelerden durup durup söyleniyor, dünya tanrının mezbahasıdır diyor, bir astım öksürüğü duyuluyor içre, ablalarım durmadan örgü örüyor görmesem de hissediyorum, sular akıyor, akıyor, akıyooor, ay gibiyim, baktığın yere göre gölgesiz, gözler vişneçürüğü, eller sulusepken. Uyurum daha, daha neler uyurum, saatler mi çalışmamış, çocukları hangi köprülerden atmışlar, atları geçmiş mi tüm sular boylu boyunca..


*fotoğraf: L'avventura - Antonioni.

3.7.11

hepimiz yanlış mizansen kurbanıyız.


Rüyam suyun altında başlıyordu. Nefesim bitene dek yüzdüm, sonrasında büyük beyaz kabarcıklar çıkararak suyun yüzeyine yaklaştım, suyun yüzeyi benden uzaklaştıkça panik olmaya başladım, içimden sayı saymak istedim ama saydığım sayılar bildiğim sayılara hiç ama hiç benzemiyorlardı. Saçlarım git gide uzamışlardı ve bedenime dolanarak beni yavaşlatmak dışında hiçbir işe yaramıyorlardı. Nihayet suyun yüzeyini buldum, panik halde sudan uzaklaşmaya çalışırken başımı sert bir cisme çarptım. Gözlerim karardı, ellerimi öne uzattım, camdı bu. Tanıdık ve davetkardı, parmak uçlarımı elektriklendiren, içine girmek, camla bütün olmak gibi dürtülerle dolduran beynimi.

sana bugün romatizmanın bir mevsim olma korkusundan bahsedeceğim sevgilim
ve her şeyi simsiyah görmenin renk körlüğü olmadığından
çünkü bazı sözcükler her dilde italik, bazı çocuklar her coğrafyada laldir sevgilim
gece ve gündüzse iki aptal aşıktır olsa olsa, bütün ülkelerde kavgalı olan.


Kocaman bir saatti bu, normal bir insan boyunun belki on katı kadar. Ama sanki zamanı ölçmüyor gibiydi, neyi ölçtüğünü ben de bilmiyorum. Üzerindeki rakamlar bizim bildiğimiz rakamlara hiç benzemiyorlardı. Normal bir insanın yapabileceği en mantıklı şeyi yaptım, dehşete kapıldım, panikledim ve uyandım. Şimdilerde ise başka planlarım var, sonbahar gelirken yaprakların hafızasındaki değişimleri kaydedebilecek bir cihaz üzerinde çalışıyorum. Organların hafızalarından sonra bir de dış dünyadaki güzelliklerin hafızalarını okumak istiyorum. Evet, bunu derinden
istediğimi söyleyebilirim. Balkon sepetinde kuş taşıyan binaların mimarileri
beni korkutuyor. Etimdeki kuşların göç ettikleri bir gün, kendi boşluğuma
bir iskemle yerleştirip, usulca oturuyorum, sonra o uzaklaşan, o beni
ve bütün gövdemi terk eden kuşları seyrediyorum! Bağıra çağıra kaçışları
ürkütüyor beni. Aralarında olmak zor olmasa da kendi yırtıklarımı bir kaç tümörle dikmek fikri geliyor aklıma. O tümörlerin birer kumaş olmaları beni rahatlatıyor. O tümörlerin ötekilerim olması beni huzursuz ediyor.

Çok ayıp bir kutsal kitabın son cümlesi olmak istiyordum
Ölen peygamberlerin nüfus memuru olmak zorunda bırakılmıştım!

Nükhet sabah çıkmadan önce bana bir not yazmış : Saat 07:32. Üstüme bütün odayı giyiyorum. Çünkü bu içinde donakaldığım uzay çok soğuk! Bir ilkokul zili çalıyor diyorum kendi kendime, kendi koridorlarımdan çıkıp en yakın
tımarhaneye sığınıyorum.

Sanırım aklımı korumam gerekli, her an düşük yapabilir!