8.11.11

dibe vurmak bir karar değildir.


sonunda gerçekle rüyayı, insanları, yerleri ve dilleri ayıramadığın bir noktaya geldin ve durdun. yarı boş bir gece kulübünün siyah duvarlı tuvaletinde yüzüne su çarparak ayılmaya çalışıyorsun bir süre, sonra vazgeçip geri dönüyorsun, dumanlı bir yerlerden geçip birkaç insanı iterek, ve kadehini bitir, buradan da gidiyorsunuz.

2 gün önce okyanusun kıyısında otururken çok güzel gözlü bir adama şunu demiştin, ''bana öyle geliyor ki artık dünyayı kocaman bir şehir olarak betimlemeliyiz.'' o da sana dönüp şunu demişti, ''ben aslında bir kitap yazıyordum ama yanlışlıkla tüm yazdıklarımı kaybettim.''

''geleneksel değerler canımıza tak ettiğinde, zorunlu olarak onları inkar eden ideolojiye yöneliriz. olumlu formüllerinden çok, inkar gücüyle baştan çıkarır o'' böyle demişti Cioran. bana kim olduğumu ve nereden geldiğimi sakın sorma. nereli olduğunuzla pek de ilgilenmiyorum aslında, bu puslu hava, bu martıları tekrar görmenin sevinci, bu simiti özlemek gibi, bu annem olsa öksürüyorum diye zencefili ağzıma dayardı gülümseyişi, çiftleşmeyi yeni öğrenen köpekleri izlemek, üşümek, suyu görünce sevinmek, birilerine doğduğun şehri anlatmaya çalışmak, hani neredeyse zıplayarak yürümek, canım bu bir rüyaysa haddinden uzun sürdü hadi uyanalım artık, omuzlarımdan tutup sarsıyor birileri, durun bir saniye,

artık kanındaki alkol oranını saklamanın imkanı yok, yoldaki kadife kırmızı koltuğa oturduğunuzu hayal meyal biliyorsun, içimden catpower-moonshiner söylüyorsun, seni kaldırıyorlar, şakalar gırla gidiyor, hiçbiri umrunda değil, hiçbir yerde olamayışını kutluyorsun, mutlusun, AMA HİÇBİRİNİZ BLANCHOT OKUMUYORSUNUZ İBNELER, oysa sen yazarken hiç küfür kullanmayı sevmezsin, küfür etmek lazım, küfür etmeniz lazım, yanına yanaşıp uyuşturucu ikram eden pakistanlılara, iyi geceler senorita diyen yavşak ispanyollara, aksanlı ingilizcelerini bağırarak konuşan avusturalyalılara, şunları yanımdan alın da eve gidelim, ev?

(ne kadar özledim birine tamam dur ben bir kahve koyayım mutfakta konuşalım bunları demeyi. MUTFAĞI ÖZLEDİM. ben. bütün mutfakları. çaydanlıkları, cezveleri, soğan doğrayan bütün anneleri, maç izleyip küfreden babaları. allah kahretsin. bunun konuyla ne alakası var?)

meydana geldiniz şimdi, uyku çok yakın, sonradan sana söyleyecekler, birine sarılıp ağlamışsın bir süre, 'i don't wanna go back' demişsin, yalan bu, nükhet uyduruyor bunları biliyorum, er geç geri dönmek isteyeceksin, bu kilise çanları, her taraftan çirkin cinler gibi üzerine atlayan gargoyle'lar, rönesansın tozunu yutmuş binalar sinirini bozacak, bundan kaçamazsın. şimdilik bunu düşünme, fakat, sigara, neyse ki hala biraz ayık olan birileri yandaki topluluğa yanaşıyor, duyuyorum, şey arkadaşım çok üzgün, bi sigaraya ihtiyacı var verebilir misiniz acaba, hoop yanımızda biri, amerikan aksanı, bir eyalet ismi, biz nereliyiz, kahretsin nereli olduğunu bilmek istemiyorum sigaramı ver ve defol, joder! merde! putain! fuck off! scheisse!

2 gün önce okyanusun kıyısında otururken çok güzel gözlü bir adama şunu demiştin, ''ben de bir kitap yazıyorum ama şimdilik sadece ilk cümlesi var.'' sonra o adam da sana şunu demişti, ''ne güzel, ilk cümleler her zaman en zorudur.'' sen de gülümsedin,'' başlangıçlarım iyidir fakat hiçbir şeyin sonunu getiremem.''


ağlamaklı cümleleriniz beni hasta ediyor. bir şeylerin yolunda gitmediğini düşünüyorsanız evde oturmayın. bakın şiddeti seven biri değilim. saldırganlaşmayı sevmiyorum. değişiklik iyidir. hanımefendilik kötüdür.  kendime söz verdim, o kitabı yazacağım. mihenk taşlarımı denize atmazsam batacağım. köklerimi kesebilirsem bir gün hepinizi unutacağım.