çölünü nasıl boğdun ben hiç anlamadım
yalnızca bir fiil olabildiğini hatırlıyorum ilk günlerde,
ama sana bir fiil olup olmak istemediğini hiç sormadım
hazırsan başlayalım, önce parmaklıkları kesmekle yükümlüyüz
ve ardından hiç giremeyeceğimiz uzak sulara kapılmakla
yahut dokunarak hiç memnun olmadığımız tanışıklıklara
korkuyorum hayatta kalman bana katlanmaktır diye
ve ekliyorum, bir uzvumu seç ve ona kara hüzünlerini bağla
ah o kadar üzgünüm ki bu gece bir ihtimal güzel görünürüm sana..
nehrimi kaça böldün ben hiç sayamadım
devam edelim, bu şarkılar avucumda kırkbeşlik tabancadır
bir gece ansızın bir taş atarsın içime; bulanır sular
uyanır yüz yıldır kalbimde uyuyan kadınlar
bir nehir olabilme korkusuyla erir kalbin, ellerin artık eğreti duruverir birden
o mektubun en kirli yerinden tutarsın da ölüverir tüm beyaz kuşlar
tanrıyı doğuştan kör bilip ferim ferim üzmüşsündür gözlerimi kan
göğsüme ağlayan ne çok kemik var bu gece her zamankinden de dolunay.
yollarımı nereye bağladın ben hiç duramadım
artık her yol ağlar ayaklarını nereye uzatsan bir babasızlık ağıdı
telaşlanma uyumalıyız desen de serzenişinde hep bir alkol koması
ve göğsünün perdesinde apansız büyümüşken sinsice bir gül
alıp bana uzatsan da ikimizin ortasında bitmeyen bir diken korkusu
korkunç bir tabanca gibi patlar sessizliğimiz, çekip vursak bile her şey
ne fayda ki yarım şarkılara gizli vicdansız bir radyasyon sızıntısı.
şimdi ne yapsak o ilk günün kimsesizliğine dönemeyiz.