31.8.10

Kargaşa; darmadağınık notlar, antika kilimleri yakan izmaritler, muz kabuğuna basan sabun köpükleri, sakız çiğneyen betonlar, kasvet marşımı çalan Ramazan davulcuları, kurtarma yazılısı isteyen hayat okulu öğrencileri, intihara teşebbüs edecek cesareti toplayamayanlara kopya verenler, tavanı inceleyen kültürlü beyinler,

Beni zorlamayın, bütün kitabı silmek istiyorum. Çok ciddiyim, her şeyi silbaştan yaratmak istiyorum. Ortalıkta saf saf dolaşan romantiğin, “Evet işte evet buldum, size söylemiştim her şey çok açık” dıye haykırmasını istiyorum. Posta arabasını soymak istiyorum. Cindy Crawford’u soymak istiyorum. Cümbüş istiyorum. Yarın ölecek olan herkesle tanışmak istiyorum. Bulutları salıncak yapmak istiyorum, varsın zincir kopsun. İtiraf ediyorum, hiçbir şey öğrenmeden her şeyi bilmek istiyorum. Görmek istiyorum.

Batık can simitlerine sarılan sığ şarlatanlar, kasık tüylerimize sürtünen televizyon antenleri, araba çöplüğünde çürüyen yaban at hurdaları, testereyle doğranan yaz petunyaları, peşi sıra ürüyen it sürüleri, yontulan imgeler,

Huzur istiyorum. Değişmeliyim… Huzur ve düzen; olanaksız. İkisine de adapte olamayacak kadar geçimsiz bir süredir tadını çıkarıyorum yabancılığın. Şefkat istiyorum. Mayışmak istiyorum. Pencereme çiseyen yağmur damlasıyla evlenmek istiyorum, kadife kumaşın kucağında yalpalamak istiyorum. Zaman istiyorum, ferahlamak istiyorum.

Gece yarısı konukları, yırtık dondan fırlayan bekçiler, pis kokan çarşaflarda dizkapaklarıma batan raptiyeler, dişçinin bekleme odasında yankılanan yelkovan tiktakları, çığırından çıkan buharlı tren, bağırsaklarımda patlayan balkabağı, hesap soran yargıçlar, küveti taşıran çan sesleri, gaipten gıcırtılar, manifestolara sızan tarih dersi,

Çandarlı Halil İbrahim Paşa’nın haksızlığa kurban gittiğine inanıyorsanız 900 968 368’ı tuşlayabilirsiniz. Çandarlı’nın kim olduğunu bilmiyorsunuz sevdiğiniz kadını ya da adamı arayın. Sizin bok yoluna gittiğinize inananlar 900 x 968 x 368’ı ararlar… Salonumda bir şişe var, içindeki notta “Düşlerini Kaybetme” yazıyor. Birinin gelip o şişeyi kırmasını istiyorum. O birisinin birisi olmasını istiyorum, adını söylemem.

“Hadi gidelim” demek istiyorum. “Gel koluma gir. Beni bu dipsiz kuyudan çıkar, çıkar ki seni yukarı çekebileyim. Trenden inince başka bir şehirde oluruz, sıkılırsak yine bir trene bineriz. Yeterince yürürse insan her yere, bedava giden bir taşıt bulur.”
bi’ deri bi’ kemikle kayın doyuran katıksız hasretler, silik sevda çağrıları, bıkkın gözlerin girdaplarına yelken açan veda valsleri, çatlak duvarların melankolik desenleri, zırhlanan tebessümler, sürülen gözyaşları, çamura sıvanan yıldızlar,

Küçükken bayıla ayıla gittiğim ama bugün içimi daraltan çocuk parkını yeniden bayılarak görmek istiyorum. Dükkanından şeker çaldığım için bakkal amcanın kulağımı çekmesini istiyorum. Dün doğan kardeşimi kıskanmak istiyorum. Pastel boyalarımla misafir odasının duvarını boyamak istiyorum. ’Niye’ diye sorduğum ilk günün yarın olduğu güne dönmek istiyorum. Şaşkınlıktan mutlu olmayı aklıma bile getirmemek istiyorum. Koşmak istiyorum.

yitik geçmişlerde kötürüm kalan plastik askerler, zifte bulanmış yamyassı kedi yavruları, kabuslarca kararan peri masalları, deprem kuşağında kaydıraklar, buruşuk labirentlerde zıpzıplayan yo-yolar, naaşı bataklıklara verilen sevimli ihtiyarlar,

Puşt olmak istiyorum, emek vermeden elde etmek istiyorum. Yayıldığım patron koltuğunda dönerken “N’aber len! Beni hatırladın mı?” demek istiyorum. Araklamak istiyorum, şike yapmak istiyorum. Atletlere çelme takmak, mahallenin dayısına omuz atmak istiyorum. Dengeler güç üstüne kurulu, ipin üstünde yürümek istiyorum. En nihayet, tümünden sıkılıp şimdiki halime dönmek istiyorum…

irkinç istilalar, zincire lehimlenmek, kaynaşan iskeletler, tahripkar gaz odaları, pas tutmuş yakamozlar, paraşütü açılmayan atmosfer melekleri, köprübaşı tutan irikıyım haydutlar, adımlarını sayan kaçaklar, davetkar kancıklıklar, çirkinlik ve mahkumiyet, kıyımın can damarını oluşturuyor.

------------------mutlak sevgi------------------
------------------yılların dostluğu------------------
------------------ıssız adaların huzuru------------------
------------------kusursuz muhabbetler------------------
-------------telefonu suratına kapayan utangaç flörtün masumiyeti-----------
------------------imparatoriçenin ihtişamı------------------
------------------cengaverlerin cesareti------------------
------------------nehirlerin kendiliğindenliği------------------
------------------idollerin yüceliği------------------
------------------asilerin genç öfkesi------------------
------------------mucitlerin sabrı------------------
------------------ermişlerin bilgisi------------------
------------------doyumsuz seks------------------
------------------evrensel özgürlük------------------
------------------yaratıcının kudreti------------------
------------------ve O kadının aşkı, kalbim------------------

Hepsi, karşı balkondaki çamaşır ipine asılı.

Ben sırtımdaki bıçaklara dokunabilirim. Yara bere içindeyim, vücudumu okşuyorum. Korkmuyor muyum? Hayatım boyunca tanıdığım en güzel kadın –ben bir hilkat garibesiyim- diyerek beni yatağından kovdu! Ama şairler, çocuklar ve akşamcılardan çok şey öğrendim. Gördükleriyle yetinenler sonsuzluğu sayarlar. En yakın arkadaşlarım tünel kazan denekler. Kargaşayı yayınlamak istiyorum insanlar, ölmek istemiyorum…


Toprak Artu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder