17.11.10



I.

Yazılan, geceleyin, deli bir anı yaşarken, "Ah, şu anda bunları kaleme alabilseydim," dedikten sonra gelen hevesin yağmaladığı düşlem kırıntılarından arda kalanların gündüz satışa sunulmuş halidir.
Yazılan, asla yaşanan değildir.
Yaşanan, o andır. Yazıldığı anda, o an geçmiştir.
Yaşanan o an ile yazılanın zaman boyutları aynı değildir.
O an yazılana geçemez.
Yazılan, yaşananın bir izdüşümüdür, ondan ipuçları taşır.
Yazılan, yaşananın kitabesidir.

Yaşanan gelir önce, sonra yazılır.
Tersini söyleyen de vardır. Mümkündür.
Tersi, düşlemi gerçek sanmaktır.
Tüm zaman ve mekanları ben'e hapsetmektir.
Ben, düşleme dar gelir.
Öyle düşlemden ben'e yar olmaz.
Öyle olursa, yaşanan yazılanın kitabesi olur.

Okuyan, kitabeyi okur.
Yazan, bunu yaşadığından ancak öyle emin olur.

Yazman, bu yüzden trajiktir.

II.

Yazan, yazmakla yeniden yaşayamaz yaşadıklarını.
Yaşananı yazmaya çalışırken yazan, düşleme yelken açar.
Düşlem onu yaşamayı göze alanı çok sever. Bırakmaz.
Yazan, düşleme girmekten hoşnuttur, ister, çok da korkar.
Bir başka bedenle birleşmek gibidir de ondan.
Böyle çoğalır, çoğaldıkça birleşir kendisiyle, bütünleşir.

Ben'e hapsolmadan yaşanmazsa düşlem, karabasan olur.
Yazan, düşleminde düşer, düşer.
Böyle parçalanır, parçalandıkça yiter gider.
Yazan, düşlemde yitip gitmeyi sever.
O düşlemde yaşadığını sanır.
Sanmak onun yaşantısı olur.
Olmak,
yazdıklarıyla
yaşadıkları arasına sıkıştığından,
yoktur.

Zaman boyutlarını örtüştürmeye,
zaman oklarını kesiştirmeye umarsızca çalışır.
Bu yazanı trajik kılar.
Yazılan, trajik olmayabilir.
Olabilir, ama öyle olmayabilir.

Yazmak, bu yüzden, traji-komiktir.

III.

Elde kalan boş bir saman kağıdını
doldurmak kolaydır.

Zor olan, dolu bir saman kağıdını
gecenin bir deli vakti yaşamaktır.

Yaşanan, ancak böyle ölümsüzleşir.
Zaman, ancak böyle yakılır.
Ölüm, ancak böyle yaşanır.

Yazmak, bu yüzden...


30 Ağustos - 28 Kasım 1992, Ankara

Yusuf Eradam

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder