21.4.11

Gözlerindeki.



Algıda hata! Gözlerin yaşarmış, azalıyorsun; azalıyor içindeki ağaç kaplı defterler. Küçük anılar birleşerek bu paslı coğrafyanın ana eksenini oluşturuyor ve sen bilmesen de bu neden sonuç ilişkisi reflekslerini etkileyerek takılmana sebep oluyor. Bu kadar mekanik konuşmam, senin yaralı mekanizman yüzünden… Felaket senaryoları ile özgürlük alametleri arasında gidip gelen sarkaç yaranı deşecek sonunda. Sarkacın üzerinden atlayamazsın, tuzaklısın! Hiçbir repliğin bir mitolojide yer almayacak, defterin yırtılıyor akarken içinden yıllar geçtikçe solan mürekkebi..

Doğru, ben solağım; günah meleği tam yazar kolumun üzerinde oturur. Yine de sol yanımı öpmeden sağa geçme sen, bakarsın her ayrılışta biraz siyaset bulunur.

Belli mi olur, bazen her devrim bir sarkaç sorunudur.

7.4.11

her gün daha çok solan.



Tırnaklarımı yiyip duruyorum, nereden çıktı bu hikaye şimdi.. hep o şarkı yüzünden.

"Ve eğer sana seni sevdiğimi söyleseydim
Bir şeylerin ters gittiğini düşünebilirdin
Ben çok yüzü olan biri değilim
Taktığım maske bir tanedir
Konuşanlar hiçbir şey bilmiyor
Ve hayatları pahasına öğreniyorlar
Çok fazla yerde şanslarını lanetleyenler gibi
Ve korkanlar kayıp şimdi"


Silmediğim tek mesaj buydu oysa ki, bunun dışında tek bir sözcüğün bile kalmamıştı elimde. Bu ise artık ezberimdeydi, benim alıntıladığım metne cevaben yazmıştın bunu, ilk zamanlarda hiç anlam verememiştim sonradan okudukça kıymetleniyordu adeta, bir sonraki aşamada sen yoktun ama mesajlarınla metinlerinle sözcüklerinle şarkılarınla geride bıraktıklarınla baş başaydım ben, tenden kıymık ayıklar gibi sildim hepsini bir bir, sadece bunu bıraktım, sanki benim kuyumun dibi bu mesajdı da tüm diğer şeyleri bunun üzerine inşa edecektim, keza sen boğulmadan ne ben boğulabilirdim ne de hayatımdaki diğer herkes.

Senin dokuz canın varmış meğersem bende, öldürüyorum öldürüyorum bitmiyor. Bu kez asla geri dönemem, geri dönemeyişim unuttuğum tüm güzel anlarla çarpışıyor, keşke hepsini not alsaydım keşke her şeyin fotoğrafını çekseydim, keşke yüzlerimiz eskimeden önce daha çok .. An'sıdığım her şey tanıştığımız ilk güne ait. Senin ne giydiğin ve benim ne giydiğim en ince ayrıntısına kadar. Çatısında güvercinlerin gezdiği bir yerde sade nescafe içiyoruz, ara sokaklarda alaturka bir yerlerde yemek yiyoruz, ki bu iki yere de daha sonra tekrar gitmediğimi farkediyorum şu an. Ben o zamanlar Camel içiyorum, sen sigara kullanmıyorsun. Hem nasıl unuturum acaba kızıl tutacak mı diye saçımı ilk boyadığım gündü. Tuttu, hep boyadım. Şimdi her şey ne uzak.

Yapmak istediğimiz hiçbir şeyi yapamadık. Benim yüzümden. Konserleri boşverip büyükada'ya gidecektik, benim yeni insanlar tanıma tutkum olmasaydı. Kamp kuracaktık, doğadan ve böceklerden nefret etmeseydim. Tüm bunların gerisinde, şimdi, seninle senden kaçamayacağım bir yerde baş başa kalmaktan ne kadar korkutuğumu farkediyorum, bunun nedenini hiçbir zaman çözemeyeceğim. Ve seni hiçbir zaman sevemeden sana nasıl bağlanabildiğimi, beni onca kırmana ve hayatıma bu kadar müdahil olmana nasıl izin verebildiğimi. Ve son görüşmemizde de dediğim gibi, ''bu kadar çok üzülmeyi hak etmiyorum ben..''

Şarkıya dönersek, saçma sapan bir internet radyosunun bir kanalından müzik dinliyordum, birden bire adam şunu söyledi, ''And if I told you that I loved you/ You'd maybe think there's something wrong'' ... Donakaldım, inanamıyordum, bu kadar bilinen, bu kadar aleni ve belki onlarca defa dinlediğim bir şarkıydı, bunca zaman gözümün önündeydi ve ben hiçbir zaman dikkat etmemiştim, her zaman her şeye yaptığım gibi. Çünkü eğer sana seni sevdiğimi söyleseydim bir şeylerin ters gittiğini düşünebilirdin. Ve 'ona kötü bir şey olsun istedim, bana aşık olsun istedim'. Hayat bu kadar gereksiz hamlelerden ibaret işte.

Yarım kalan hikayeler en güzelleridir. Yaşasaydık belki de yazamazdık. Yazıyorum, ama sen bunu belki de hiç okumayacaksın. Dönersem sakın kapıyı açma.