23.7.11

zehrini al, zembereğini bize bırak.


Bir şehir kazıntısı sesibozuk anlatıcıların delirme eşiğinden sesleniyor, an be an güçlenen ve güzelleşen balıksırtı hayaller eşliğinde dansediyoruz, eteklerimiz hayali rüzgarlarda savruluyor, vapurları kovalayan martılar gibi delibaş bir sevinç o eskimiş dantel örtüdeki çay lekesi gibi içime gelip yerleşiyor, çıkmamacasına.

- Abla, hemşireyi çağır çabuk.

Gördüm. Hepsini gördüm. Damarımdan içeri verdikleri asitli sıvılara dokunan bakımsız elleri de, alnıma dokunan kara tırnaklı yabancıları da, yemek yesin ve hiç değilse bir bardak çay içsinler diye birbirlerine ısrar edip duran ve yatağımın başından ısrarla ayrılmayan o çoğul bireyleri, oğul yarılarını ve kız kurularını, hepsini sezdim ve baygınlıklarımı bileyledim. Hınçlanmadım, siz sizi duyduğumu ne bilirdiniz ben ses etmesem?

- Yani aymazlık bu canım, düpedüz aymazlık. Kim cüret ederdi ki ona zarar vermeye dağ gibi adam boylu poslu, karlı dağlar gibi vurdumduymaz, heybetli hem. Biz ne anlardık kadın kadına oturmuş, oturmuş hep beraber işte, herkesin elinde bıçaklar ve sebze meyve en envaisinden, kimse kimseye zarar veremezdi ki, insan ancak kendi kendine zarar verebilirdi oysa biz onu yapmayı bile düşünemezdik. Bıçağı tutmasına tutardık ama kullanmasını bilmezdik. Hem dedim ya, oturmuştuk kadın kadına. Dağ gibi adam hem..


De ki : ben istersem çok güzel yazarım. Burada bütün vapurlar kırmızı, bütün güzel kadınların ismi leyla, bütün mevsimler batıni; babam ötelerden durup durup söyleniyor, dünya tanrının mezbahasıdır diyor, bir astım öksürüğü duyuluyor içre, ablalarım durmadan örgü örüyor görmesem de hissediyorum, sular akıyor, akıyor, akıyooor, ay gibiyim, baktığın yere göre gölgesiz, gözler vişneçürüğü, eller sulusepken. Uyurum daha, daha neler uyurum, saatler mi çalışmamış, çocukları hangi köprülerden atmışlar, atları geçmiş mi tüm sular boylu boyunca..


*fotoğraf: L'avventura - Antonioni.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder