Sütten kesilmiş parmak kemikleri
çatırdıyor önce iki çarkın arasında, dişliler yaylanıyor
tramplenden üzerine deli gömlekleri yağdırırcasına ve bir
ombutsmana sırtını dayayarak iki düzlem arasından sürtünerek
geçiyorsun, eşeysiz üreyerek, doğum sancısı nedir bilmeden
devirdiğin sokak saksılarından gübreler yerlere saçılıyor,
rüya gördüğünü görüyorum, seğiren ağzından yastığa
kehanetler saçılıyor, kalkıp bütün evi dumana boğuyorum, önce
telefon rehberi ve fiskosu yakıyorum nedenini yalnızca sen
biliyorsun, çarklarla dişliler arasına kedi bağırsaklarından
yapılma bir tel bırakıyorum, payitahtında la minor yalanlar
tekrarlanıyor, aortta yumruk büyüklüğünde bir el bombası
infilakına günler kala alarm veriyor, seni tutup bir uçurumdan
aşağı bırakmalı, sana rus bir sokak lambasından radyasyon
bulaştırmalı, seni bir mağrip çölünde mürekkepsiz bırakmalı,
Tırnakları üzerinde yükselttiği
dünya ne kadar da nazenin, ilkel benliklerde top koşturan sistem
düzlükte kafiye arattırıyor, nükhetlik nüksediyor, aritmik
kaldırımlarda bozuk bir yemek gibi mideyi yakan ışıklar
kusuyorum, çelik gibi sinirleriniz var nasıl imrenilesisiniz, dut
yaprağı yiyip semirmiş böcekler kadar görgüsüz, anne ben
mavisinden istiyorum, bir kaşık da şundan, başımın üstüne
kitap koy da yürüyeyim, kafam rahle-i doktriyan, emanet cümlelere
kelimeler icat edeyim, emret sözgelimi tren raylarına, sen oltacı
eyüp’ü ne bilirsin ömründe parşömen görmemiş, derken bir
yazarın tükürük hokkası kibrine muntazam bir açıda devrilse
de, derken bir ağaç sanki tabuta kesileceğini bilirmiş gibi dev
bir adama arz edilse bile, metaforuna bal dök yala, hezeyanlarına
bir son verip asayişi berkemal eyle salt durarak, ayıkken sana
çirkinlik akıyor dünyadan ve bu maruzattan,
Lafta
örgütleniyor imla katili post travmalar, serumuna şaheser katılıp
çeliğe verilen su kurusu tozu dumana katar, ah bir hecesi taştı
galiba ağzımdan, don ve volga ırmaklarından, kuduzluğuna şüheda
bir tavır gibi yapışırsan, serseri, açamadığın kavanozları
kırdırır sana bu hayat.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder