bir sessizlik vardı paylaştığımız,
ekmeği bölüşsek bu kadar mutlu olmazdık.
yalnızlık neyden ibaret, her yerde bronz heykeller görüyorum, nalları dikmiş bir kadeh ayağımın dibinde kıs kıs gülüyor, seninle bütün şarkılar siyah, dünyanın en mutlu mutsuzuyum yanında, dehlizlerinde volta atıyorum, bütün bütün çıkıyor cümleler ağzımdan bu cumartesi akşamında, o fotoğraflarda mutlu gülen sen değilsin, bu kimin geçmişi, yine 'ben' diye başladığım bir cümle daha sana devrilmiş, yine dizlerimi senin dizlerime yanaştırmışım
-yanarız dokunsak- yine sessizlikte keramet, yine temposuz bir akşamda tempolu şarkılar, e-5'i kaçıncı kez arşınladığımız yağmurlu bir cuma akşamı,
sus diyip adınla başlıyorum diyor şair,
git başımdan aysel diyor ben güldükçe gülüyorum, beni bir kez sevdi önce anlayamadım, ikinci kez sevdi iki hafta ruhumda diş izleri, ben muhtemelen bu satırı daha sonra sileceğim, çünkü ben o satırı da hayatımdan iki kere sildim, yine dizlerimi dizlerine yanaştırmışım, güzel güzel konuşuyoruz, o gün güneş var işte, sardunyalar var, hayatta bizden daha kıymetli şeyler var, hayatta bizden daha kıymetli şeyler olduğuna beni ikna etmeye çalışıyorsun, evet diyorum olmadığını bilerek, dört metrekareden ibaret dünya bir bulutun kenarından sallanıyor, bir zamanlar güzel bir kız yaşardı, çok düzgün yürüse de aslında tamamiyle aksaktı, rüyalarında renkli kuşlar görür sabahları suya anlatırdı, yalnızlık neyden ibaret, kaç kalem var gol atabileceğim, ben bu erkek muhabbetinin neresindeyim, istesem hayatının bütün duvarlarını aşağıya indiririm, yıkarım kumdan kalelerini, bunu bilmek bir nebze içimi rahatlatıyor, sevmek birine her şeyi yıkması için sonsuz yetki vermektir, aşk ise o yetkiyi kullanmamaktır diyor içimdeki ses, yani bütün bunlar çok kötü, yudumlar boğazıma sıralanıyor,
zehirli iğnem uykusunda bekler,
kalbin yuvasında ürperirken kozalaklarım,
meyan köküme hayal meyal bir buse kondurur,
dokunmadan öpersin beni sabah akşam,
sıvanmış kollarında dirseklerine kadar kan,
bazen de suçlar beni cinayetle bir kör bıçak,
delili yok ancak belki bir ardıç sesi,
sarhoş elleriyle uzanır bana der ki:
bütün yemişlerini / bana vereceksin / dallarının.
göz gözeyiz elmacık kemiklerinle en kırılmaz yerlerinden, mızrabım dile gelse makamını bilmez, mihrabım yerinden oynasa iflah olmam, artık ben bu mavi suyun bağımlısıyım, al beni tavan arasında sakla, beni herkese haykır, beni bir sır gibi uyut, dut mevsimidir şimdilerde, sakın üstlerine basıp geçme, sarıyor beni yüzünün gizemli zayıflığı, baktıkça göz izleri var yüzünde, dalga dalga yayılan bir gam halesi, avucuma patlattığım bir gülüş gibi geçti kış bize değmeden, şair diyor ya, -bugün çarşamba, eve gitmeyi unuttum- günah yazmasın odam, doğrudur.
bir çekirdeğin vardıysa ben oraya inmek istedim
varsın dünyanın sonu ateşlerden gelsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder