7.2.11

Bir yol öyküsü : ''Claudius, Az Isten''



Görevliye yan yan bakarak sigara içiyoruz, tren ne zaman kalkacak belli değil. Aslında peronda umduğumdan daha büyük bir boşluk var, sanki az sonra hayalet bir trene bineceğiz. Trenin mükemmel eskiliği gözümü kamaştırıyor, sonradan pişman olacağımı bile bile ne o istasyonun ne de trenin fotoğrafını çekiyorum. Aslında o şehirde 3 günde ne kadar az fotoğraf çektiğimi düşünüp hayıflanıyorum bir yandan da. Fırsatım varken tüm heykelleri, köprüleri, atilla jozsef kitapları sorduğum tüm kitapçıları, tüm kiliseleri - gözü dönmüş katoliklerin ne diyeceğine aldırmaksızın- , adını unuttuğum cafedeki ressam amcayı, andrea'yı, pansiyonda hepimizden erken kalkıp gitar çalan dünyalar tatlısı adamı ve daha bir çoklarını. İşte hepsini çekmeliydim, çünkü biliyorum ki sonradan unutacağım. Sonradan hepsini birbirine karıştıracağım ve yazmaya çabaladığım zaman ellerimden akan su gibi çaresizce izlediğim, homojen ve benden bağımsız izlekler olarak kalacak onlar. İşte bunları düşünürken bir yandan da upuzun anlaşılmaz sözcükler yığını gibi görünen yazılara bakarken tanıdık bir dil çalınıyor kulağıma. Her şeye rağmen insanın dünyanın bir ucunda kendi milletinden birilerine rastlamasının rahatlığı, bir de bağıra çağıra türkçe konuşurken ve her şeye söverken hiç kimse anlamıyordu diye hayıflanmak içten içe. Trene biniyoruz,

Benim hayalet sandığım trenin içi doluymuş meğer, her kompartımanda birer ikişer de olsa insan mevcut. Kendimi trenin en son vagonunun en arkasında buluyorum, içeride bir adam var yalnızca, kitap okuyor. Kapıyı açıyorum, yanınıza otursak sorun olur mu? diyorum. Neye o kadar dalmıştı bilmiyorum, sanki ıssız adadaymış da gaipten insan sesi duymuşçasına sıçrıyor yerinden, yüzüme bakıyor, ingilizce konuşmama biraz şaşırıyor, yanına oturmak için izin alıyor olmama daha da çok şaşırıyor belki de, ama sonra genizden gelen bir sesle 'hayır tabi ki' diyor. Bunu yaparken yalnızca 1 saniye gözlerime bakıyor ve tamam. Bundan sonra bir daha göz göze gelmeyeceğiz,

Asla bana bakmıyor, salt bana değil arkadaşıma da, trenin içinde veya pencereden dışarıda herhangi bir şeye de. Yanımızda ama yanımızda değil gibi. Bense bariz bir şekilde elimdeki kitabı falan bıraktım ona bakıyorum, saçlarından ayakkabılarına dek her şeyi inceliyorum. Elindeki eski püskü kitaba öyle güzel dalmış ki.. galiba ilk defa tanımadığım bir erkeği böyle salt hayranlıkla izliyorum, onun erkek ve benim kadın oluşumun etkisi olmadan, cinsiyetsiz, kaygısız, telaşsız izliyorum. Ne zaman ineceği umrumda değil, bana bakmayışı umrumda değil, kitabına olan aşkı iştahımı kabartıyor, ne okuduğunu sormak istiyorum ama manzarayı bozmak da istemiyorum, ne kadar zaman geçti bilmem, tuvalete gidiyor ve kitabını ters bir şekilde oturduğu yerde bırakıyor. Eğiliyorum,

'' Claudius, Az Isten ''

Doğru tahmin ettiniz, hayal kırıklığına uğruyorum. Sevdiğim bir yazar, hiç olmazsa bildiğim bir kitap çıkmasını isterdim. Aslında bildiğim bir kitap da olsa, dili bilmediğim için nasıl anlamayı bekliyordum onu da bilmiyorum. Telaşla not ediyorum kitabın adını. Yazarı falan yazmıyor, eski kahverengi dökük kapakta yalnızca o üç kelime var işte. Claudius, Az Isten. Telaşla not ediyorum bunları, geri dönüyor ve pencereyi açıyor, sonraki yirmi dakika her şey aynı,

Tren yine anlamadığımız bir anons yapıp upuzun saçma sapan isimli bir istasyonda duruyor. Benim dünyalar tatlısı Claudius adamım da çantasını toplayıp uzaklaşıyor. Ben suratımda mini mini bir gülümseme ile 'kadın öykülerinde avrupa' isimli güzel kitabıma dönüyorum ve içindeki tüm öykülerin fransa, almanya, isviçre gibi beylik ülkelerde geçmesine hayıflanıyorum. Bu yoldan ikinci geçişim, eski püskü trenler, upuzun isimli ıssız istasyonlar, sonsuz yeşillikte yollar, yabancılar, yabancılar.. Dokunduğum her yerden cümleler fışkıracak ama bu ağırlığı şimdilik taşımak istemiyorum. Daha 9 saatimiz var.

Dipnot: sonradan öğrendiğime göre 'Claudius, Az Isten' ,yani 'ben, Claudius' Robert Graves'in 4.roma imparatoru Claudius'un öyküsünü anlattığı kitapmış. Claudius aynı zamanda Caligula'nın amcasıymış. nereden nereye..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder