22.2.11

geçmiş, biz hatırladıkça değişen şeye denir.



Az eskimiş fotoğraftan yüzüme bakıyorsun buğulu, biraz esrik. Piyanonun tuşlarında gezinen ellerin hatırıma geliyor, eski fincanların ve dantellerin kokusu bir de. İtiraf ediyorum seni çok özledim, çocukken babamın söylediği ninniler ve rahmetli amcamın mızıkasını özlediğim kadar. Eski eski eski.. Neden hep eskilere takılıp kaldığımı hiç anlayamadın, anlamanı da beklemiyorum. Senin için hep yeni ve heyecanlı şeyler vardı; görülecek yeni yerler, tanışılacak tartışılıcak sevilecek sevişilecek yeni insanlar.. Bense hep yerimde saydım; hala aynı fincandan kahve içiyorum, hala aynı yerde yemek yiyorum, hala eve dönerken aynı sokaklardan geçiyorum, ısrarla daktiloda yazıyorum ve anısı olan hiçbir şeyi atmıyorum.

'Anılar insanın belleğinde depolanır, eşya sadece bir aracıdır; eşyayı attığında kafandakiler de gidiyorsa bırak gitsin, zaten değmezmiş' derdin. Sen söyleyince doğru gelirdi ya her şey.. Şimdi ise dikkafalı ve inatçı bir şekilde kendi doğrularımın başından beri en doğru olduğunu tekrarlayıp duruyorum. Neyi haklı çıkarma çabası bu? Ben de bilmiyorum.. Bozuk bir plak veya müzik kanallarında günde elli kez dönen bayat bir melodi gibi.. ‘’Biliyordum, biliyordum, başından beri haklıydım.‘’ Acı acı gülümsüyorum. Haklı olmak mı yoksa mutlu olmak mı?

Evet, kızgınlık geçer ve evet güzel anlar kalır. Arta kalmak denince hep olumsuz şeyler gelir insanın aklına, posa gibi, ceset gibi . . Oysa insan zihni tam tersine işliyor, olumsuzu erken silip olumluyu bırakıyor.Öyle olmasa bu piyanonun başına tekrar oturacak cesareti nereden bulurdum?

- Hiçbir şeyi atmadım, olduğu gibi duruyor, rahat ol, senin odan sayılır.

Yerimden sıçrıyorum. Arkamı dönüp bu harika sesin sahibiyle göz göze geliyorum. Yeşil gözlerinde biriken yaşları asilce saklamaya çalışıyor, nedense aynı şekilde ben de saklamaya çalışıyorum. İnsan neden bir diğerine en çok ihtiyacı olduğu anda gizlenme ihtiyacı duyar ki? Sonra birden neden böyle yaptığını anlıyorum, sanki birimiz hıçkırırsak ya da sesimiz titrerse bu mutluluk oyunu, bu misafircilik, bu hiçbirşeyolmadı’cılık aniden tuzla buz olacak ; birden masanın sandalyelerin boyaları dökülecek lamba patlayacak camlarda yüzyıllık tozlar birikecek o danteller güzelim perdeler saksıdaki çiçekler birden solacak ve bu kadınla ben makyajımız elimize akmış halde seneler öncesinin tozlu sahnesinde bulacağız kendimizi; gerçeğin ta kendisiyle baş etmeye çalışırken. Sırf bu yüzden, diye düşünüyorum, sırf bu yüzden..

- Teşekkür ederim. Ama hiçbir şeyin yerini değiştirmek gibi bir niyetim yok. Böyle kalsın..

'Kumruların öldüğü yerde seni bekleyeceğim' dedi sesin bana gelip. Ve ben hala kuşları senin gibi duyamayışımın utancıyla bakıyorum duvara. Diğer tarafı ablanın odasına çıkan ve bu yüzden benim korkup asla geçemediğim, iki yanına bardaklar dayayıp birbirimizin söylediği şarkıları anlamaya çalıştığımız şu kırmızı duvara gözlerimi dikmiş bakıyorum. Sen yan odaya geçerdin ve ben de uzattıkça uzatırdım oyunu senin odanda biraz daha yalnız kalmak için. Gözlerimle tarar dururdum her yeri, hepsini belleğime kaydederdim ve büyük bir yüzsüzlükle seni kendi odandan kovup oraya yerleşesim gelirdi tıpkı seni kalbime alabilmek için kalbimdeki herkesi odalarından edişim gibi.

Ve şimdi, bunca yılın ardından neden buradayım? Kendimize sorduğumuz soruların cevaplarını verebilseydik zaten, yaşamda gizi çözülecek ne kalırdı bilmiyorum. İçimdeki derin çatlakla köşe kapmaca oynuyoruz, uçurumun kenarında saçlarım uçuşarak son bir sigara yakıyorum ; ben dahil hayatımdaki herkes artık figüran.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder